Prematüre Bebek Nedir? Risk Faktörleri Nelerdir?

Prematüre Bebek Nedir? Risk Faktörleri Nelerdir?

Prematüre Bebek Nedir? Risk Faktörleri Nelerdir?

Preterm Doğum

Preterm doğum, tamamlanmış 37 gestasyon haftasından ya da 259 tam gestasyon gününden daha düşük sürede doğum olarak tanımlanırken; bazı yayınlarda, erken preterm (32 haftadan düşük), orta preterm (32-34 hafta arası), geç preterm (34-37 hafta arası) olarak da sınıflandırılmaktadır. Preterm doğum yenidoğan bebeklerde hastalık ve ölümlerin önemli bir belirleyicisidir. En fazla preterm bebek sayısı 32 ila 36 gestasyon haftası arasındadır ve 32 gestasyon haftası altında doğan bebekler en fazla ölüm ve hastalık riskine sahip bebeklerdir. Preterm doğumun çok fazla nedeni vardır ve gestasyonel yaşa göre çeşitlilik göstermektedir. Bu doğumların yaklaşık % 45-50'sinin nedeni bilinmemektedir, % 30'u kese yırtılmasıyla ilişkilidir ve % 15-20'si ise tıbbi olarak belirtilen veya bilinçli erken doğumlardır. Preterm doğan bebekler term bebeklerle (zamanında doğan bebeklerle) karşılaştırıldığında ölüm açısından oldukça büyük risk altındadırlar ve çeşitli sağlık problemleri ve gelişimsel problemleri gösterirler. Komplikasyonlar uzun dönem motor, bilişsel, görme, işitme, davranışsal, sosyo-emosyonel problemler, dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu,sağlık ve gelişim problemlerinin yanısıra solunum problemleri, boşaltım sistemi, bağışıklık sistemi, santral sinir sistemi, işitme ve görme problemlerini içerir. Şiddetli serebral palsi, duyu defisitleri, öğrenme güçlükleri ve solunumla alakalı hastalık oranlarına sahiptirler. Preterm doğmuş çocuklarda beyin hasarı olmadığında bile, term doğan yaşıtlarına göre olumsuz motor, bilişsel, davranışsal ve psikiyatrik sonuçlar açısından daha yüksek oranlar vardır.

Risk Faktörleri

Perinatal Asfiksi

Perinatal dönemde bebekten gelen veya bebeğe giden kan akışının veya gaz değişiminin kesilmesi; doğum sonu akciğerlerde gaz değişiminin sağlanamamasını ifade eder.Yenidoğanda hastalık ve ölümlerin ve yaşamın ileriki dönemlerinde nörolojik bozuklukların, özellikle serebral palsinin, önemli bir nedenidir. Hipoksi (oksijen yetmezliği) sonucunda birçok organ ve doku özellikle merkezi sinir sistemi (MSS) ilk olarak etkilenmekte ve meydana gelen hasar sonucu oluşan klinik tabloya "Hipoksik İskemik Ensefalopati" denilmektedir. Hipoksik İskemik Ensefalopati, nöbet bozuklukları, serebral palsi, kognitif gerilikler ve motor bozukluklar gibi kalıcı nörolojik koşullara yol açabilir.

Hipoksik İskemik Ensefalopati

Hipoksik İskemik Ensefalopati doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası faktörlerin etkisiyle ortaya çıkan oksijen yetmezliği sonucu serebral kan akımının azalmasıyla oluşan beyin zedelenmesidir. Hipoksik iskemik ensefalopatili bebeklerde kan akımı, hayati organlara (beyin ve kalp gibi) daha fazla oksijen desteği sağlayabilmek için sistem tarafından yeniden düzenlenmektedir. Bu durumda zaten hipoksiden etkilenmiş olan böbrek, karaciğer ve bağırsak gibi ikincil organlarda zedelenme oranının yüksek olduğu gözlenmektedir.

Periventriküler Lökomalazi

Periventriküler lökomalazi özellikle 1500 gramdan az ve 32 haftadan küçük doğan bebeklerde görülen motor ve kognitif bozuklukların önde gelen bir nedeni olarak düşünülmektedir. Ana nöropatolojik özellik, tüm hücresel elementlerin kaybıyla birlikte serebral beyaz maddenin fokal veya yaygın nekrozudur (doku ölümü).

Periventriküler lökomalazi kendi başına ölümcül değildir, ancak yenidoğan dolaşım ve solunum problemleri yaşayan bebeklerde spastik kuadriparezi ve zeka geriliği yaratabilir. Klinik bulgular spastik diplejiden görme alanı bozukluklarına ve bilişsel sorunlara kadar değişebilir. Genelde prematüre yenidoğanda spastik dipleji şeklinde ortaya çıkar ve serebral hareket bozukluğunun nörolojik bulguları genelde 6-9. aylarda gözlemlenir.

İntraventriküler Kanama

İntraventriküler Kanama prematür bebeklerde en hassas vasküler beyin alanında meydana gelir, serebral kan akımı bozukluğunun yanı sıra trombosit ve pıhtılaşma bozuklukları nedeniyle de ortaya çıkabilir. Prematür yenidoğanlarda başlıca komplikasyonlardan biridir ve vücut ağırlığı 500-700 gram olan prematür yenidoğanlarda %45'lik görülme sıklığına sahiptir.

Periventriküler lökomalazi ve intraventriküler kanamaların tamamına yakını doğumun ilk dört gününde meydana gelir ve bir kısmı doğumdan sonraki ilk birkaç saat içinde ortaya çıkar.

Bronkopulmoner Displazi

Bronkopulmoner displazi preterm doğan bebeklerde akciğer tutulumu ve oksijen desteğine ihtiyaç ile ilgili kronik bir hastalıktır; kısa ve uzun dönem harap edici sonuçları vardır. Hastalığın çok çeşitli nedenleri vardır. Tamamlanmış 32 gestasyon haftası altında doğan bebekler anormal akciğer gelişimi adına büyük risk altındadırlar ve bu risk gestasyon yaşı düştükçe artmaktadır. Çok düşük doğum ağırlığına sahip bebeklerde sağ kalım arttıkça bronkopulmoner displazi riski olan bebek sayısı artmaktadır.

Respiratuar Distres Sendromu

Respiratuar Distres Sendromu doğumda veya doğumdan kısa bir süre sonra başlayan ve yaşamın ilk üç günü boyunca ciddiyetinde artış gösteren bir solunum sıkıntısı durumudur. Preterm bebeklerde sıkça görülen ciddi bir solunum hastalığıdır; en sık görülen hastalık ve ölüm nedenidir. Sağlıklı bebeklerde, alveoller (akciğerlerin küçük, hava değişimi sağlayan kesecikleri), akciğerlerde doğuma hazırlık için üretilen sabun benzeri bir madde olan surfaktan ile kaplanır. Surfaktan yüzey gerilimini azaltır ve alveollerin kapanmasını önler. Preterm bebekler henüz yeterince surfaktan üretemediyse, akciğerlerin tamamen açılması engellenir ve bu da RDS'ye neden olur. Bu durumda akciğerlerde atelektazi(akciğerin bir bölümünün veya tamamının sönerek içindeki havayı kaybetmesi veya kapanması) meydana gelir, gaz değişimi ve hipoksiye (oksijen yetmezliği) neden olur.

RDS'nin sıklığı gestasyonel yaş ve doğum ağırlığı ile ters orantılıdır. Gestasyonel yaşı 29 haftadan düşük olan bebeklerde % 60; 33 hafta gestasyon yaşı altındaki tüm bebeklerde yaklaşık % 70; 32 gestasyon haftasından sonra ise yaklaşık % 30 prevalansa sahiptir. Term doğan bebeklerde bu durum nadiren meydana gelmektedir.

Hiperbilirubinemi

Yenidoğanlarda hiperbilirubinemi, bilirubin üretimi ile eliminasyonu arasındaki dengesizlikten kaynaklanmaktadır. Dünya çapında hastaneye başvuru ve yeniden hastaneye yatışın önde gelen bir nedenidir. Preterm bebeklerde genelde term bebeklere göre daha ciddi ve ısrarcı hiperbilirubinemi gelişmektedir. Term yenidoğanların % 60; preterm bebeklerin % 80 ila % 90'ını etkileyen yenidoğan sarılığının sebebidir. Yenidoğan sarılığı sık gözlenen ve genelde kendiliğinden düzelen bir klinik durumdur ve çok yüksek serum total bilirubin düzeyi yenidoğanda santral sinir sistemi hasarına sebep olabilir ve kernikterus sekeli olarak adlandırılan tablo ortaya çıkar. Şiddetli hiperbilirubinemi, yenidoğanlarda akut bilirubin, ensefalopati veya kernikterusa ilerleyebilir; bu da yenidoğanlarda önemli bir ölüm riski taşır. Hayatta kalanlarda da serebral palsi (korea, atetoz, hipotoni), sensörinöral işitme kaybı veya kaba gelişimsel gecikme gibi uzun süreli nörogelişimsel sekeller gelişebilir.

Prematüre Retinopatisi (ROP)

ROP, düşük doğum ağırlıklı ve preterm bebeklerde gözlenen retinal damarların anormal büyümesine bağlı ortaya çıkan ve nedeni tam bilinmeyen bir hastalıktır.
ROP gelişiminde etkili en etkili risk faktörü, gestasyonel ve doğum ağırlığı ile belirtilen bebeğin immatüritesidir. Özellikle 1000 gramdan düşük ve 28 haftadan önceki doğumlarda retinopati sıklığının belirgin derecede fazla olduğu belirtilmektedir. Oksijen tedavisi ROP gelişiminde etkisi olan diğer bir önemli risk faktörüdür. ROP gelişiminde etkisi olan diğer risk faktörleri arasında perinatal asfiksi, sepsis, apne atakları, intraventriküler kanama, kan transfüzyonu sayısı, respiratuar distres sendromu gelişimi, bronkopulmoner displazi, asidoz varlığı ve çoğul gebelikler sayılmaktadır.

Nekrotizan Enterekolit (NEK)

NEK, gastrointestinal sistemin doğum sonrası yaşama adaptasyon bozukluğu sonucu gelişir; preterm bebeklerde çokça gözlenen bağırsakların kısmi veya tam doku hasarı ile karakterize bir hastalıktır. Genellikle çok düşük doğum ağırlığına sahip bebeklerde görülür.

Fetal Alkol Sendromu (FAS)

Hamileliğin özellikle prenatal döneminde akut ve kronik olarak tüketilen alkol, doza bağlı olarak hem annede hem de bebekte toksik etki gösterebilir. Hamile iken tüketilen alkol plasentadan bebeğe ulaşır. bebeğin kan dolaşımının anneninkinden daha yavaş olması sebebiyle bebeğin kanındaki alkol yoğunluğu annenin kanındaki alkol yoğunluğundan daha yüksektir. Alkol, bebeğin gelişmekte olan doku ve organları için uygun olan besleyici ortamı azaltıp sinir hücrelerine zarar verebilir. Doğum sonrası bebeklerde oluşan fiziksel ve mental hasarların yanı sıra alkol kaynaklı nöral gelişimde de hastalıklar oluşmaktadır. Bu sendrom, normal olmayan yüz hatları, büyümede yetersizlik ve merkezi sinir sistemi fonksiyon bozukluğu ile karakterize edilmesinin yanı sıra öğrenme yetersizliği, hafıza düşüklüğü, dikkat eksikliği, iletişim bozuklukları, hayal gücü zayıflığı, zeka geriliği, duyma azlığı, depresyon, şizofreni ve buna benzer hasar ve sağlık sorunlarına neden olmaktadır.

 

Merve ATCI

UZMAN FİZYOTERAPİST

Sağlığa ve eğitime dair blog yazılarımız:

>>Tüm yazılar

...

İletişim Formu

BENİ ORAYA GÖTÜR Çamlıca / İstanbul

ARAYIN
WhatsApp